Ödüllü fotoğraf sanatçı Hasan Cem Araptarlı, fotoğraf alanında geliştirdiği kariyeri ve Bomontiada’da başlayacak ‘İstanbul Balıkçıları’ sergisi hakkında konuştu.
‘İstanbul Balıkçıları’ adlı sergisi 3-18 Aralık’ta Bomontiada’da ziyarete açılacak olan ödüllü fotoğraf sanatçısı Hasan Cem Araptarlı, fotoğrafçılık kariyeri ve yeni sergisini anlattı.
Hasan Cem Araptarlı’yı biraz tanıyabilir miyiz? Hem iş hayatı hem fotoğrafçı kimliğinizle ilgili neler söylemek istersiniz?
1975 doğumluyum. İstanbul’da yaşıyorum. Evliyim ve bir yaşında bir oğlum var.
Evet, uzun yıllardır iş hayatının içindeyim. İş yaşamının zorluklarını, disiplinini, sıkı çalışma temposunu iyi bilirim.
Profesyonel olarak 2014 yılından beri fotoğrafla ilgileniyorum. Her zaman uzun soluklu, sağlam bir sosyolojik zemine oturan hikayelerin peşine düşmeyi severim. Hem masa başında hem sahada sabırla çalışıp her detayın üstüne düşüneceğim ve mutlaka yeni şeyler öğreneceğim projeler beni çok heyecanlandırır.
Önümde bir proje yoksa, kafamda bir taslak bulunmuyorsa kendimi eksik hissederim. Bu yüzden huzur içinde yaşamak için, üzerinde çalıştığım projenin sonlarına yaklaştığımda bir sonraki işimi kafamda hazır etmeye çalışırım.
Fotoğraf ile olan yolculuğunuz nasıl başladı? Fotoğraflarınızda genellikle neleri anlatmaktan hoşlanıyorsunuz?
Okumayla, yazmayla, hayatımızda kötü giden şeyleri onarmaya yarayacak her türlü estetik alanla ilk gençlik yıllarımdan beri ilgiliydim. Fotoğrafçılığın benim için bir hikaye anlatmanın en uygun yöntemi olduğunu yirmili yaşlarımın sonunda keşfettim. İş hayatımı yoluna koyup, yeni işime hak ettiği zamanı ayırabileceğim gün geldiğinde, kafamda bir sürü projeyle, hızlı ve çok hevesli bir şekilde bu alana girdim. Yaklaşık iki sene içinde ilk kitabım ‘Water World / ‘Su Dünyası’ çıktı.
Ben çekimlerimi genelde, modern dünya sisteminin dışında kalmış dünyanın ücra köşelerinde yapıyorum. Sistemin hayatlarına bizler kadar müdahil olmadığı toplulukları çekiyorum. Son sergimin adı ‘Genetiğiyle Oynanmamış İnsan’ idi. Amacım bu insanların dünyasından bizim dünyamıza bir ayna tutabilmek. Yaşadığımız hayatın çelişkileri üzerine hep beraber düşünelim diye. Özgürlük, kölelik, yabancılaşma, mutluluk, yalnızlık temaları üzerinde çalıştığım konular.
Hep hikayesi olan projeler yaptınız. İstanbul Balıkçıları sergisini ve süreci biraz anlatır mısınız? Fotoğrafını çektiğiniz balıkçılarla yolunuz nasıl kesişti? Bu serginin sizin için anlamı ve önemi nedir?
İstanbul Balıkçıları bir sembol aslında. Bu proje esas olarak balıkçılık üzerine çekilmiş bir iş değil. Her gün sabaha karşı; Beykoz’dan, Sarıyer’den, Balat’tan, Üsküdar’dan, Salacak’tan, Arnavutköy’den denize çıkan ve akşama kadar dünyanın en hareketli deniz trafiğinin ortasında ayakta kalarak ekmek parasını kazanmak için çabalayan insanların hikayesi. Sadece bir sektörle ilgili değil.
Bu bir avuç balıkçının suyun üzerindeki mücadelesinden fotoğraflar. Bir yanıyla; dünya düzeninin çarkları arasında hayatta kalma mücadelesi veren modern insanın hikayesinin sudan yansımaları. Diğer bir yanıyla da; özgürlüğe, hayallere ve İstanbul’un güzelliklerine aralanan bir nefes alma penceresi…
Bu iş için çekim yapmaya seneler önce başlamıştım. Daha sonra araya ikinci kitabım olan ‘’Hindistan Çingeneleri’’ işim girdi. O dönem Hindistan’ın ücra köşeleri beni daha çok heyecanlandırdı ve bu işe ara verdim. Pandemi döneminde uçuşlar durup, eve kapanınca, yarım kalan bu projemi bitirme kararı aldım. Ve daha önce iki sene kadar yaptığım çekimlerin üstüne iki sene daha sıkı bir şekilde çalışarak projeyi tamamladım.
Fotoğraflarını çektiğim balıkçıların çoğuyla tanıştım. Teknelerine konuk oldum. Hikayelerini dinledim. Hikayesine hakim olduğunuz bir insanı çok daha gerçekçi bir kompozisyona oturtuyorsunuz. Bu da, fotoğrafların seyredene daha çok geçmesini sağlar.
Bu fotoğrafların hikayesinin sosyolojik bir alt yapısı var. Aynı zamanda arka planında çok sevdiğim İstanbul’un birçok farklı hali yer alıyor. İstanbul’da bir proje çekmeyi hep istemiştim. Pandemi bu projemi tamamlamama vesile oldu.
Ayrıca, İstanbul’un en önemli sembollerinden biri olan bu balıkçılar ne yazık ki yakın bir zaman sonra büyük ihtimalle olmayacaklar. Boğazın her geçen gün artan deniz ticaret trafiği ve git gide azalan balık çeşitliliği bu geleneğin yok olup gitmesine sebep olacak. Olmasını hiç istemediğim bu durumu düşününce de iyi ki bu projeyi hayata geçirmişim diyorum.
Projeniz daha sergilenmeden, ‘’Muse Photography Awards’’da belgesel dalında Silver Winner, “European Photography Awards” da ise Gold Winner ödüllerini kazandı. Ödüllü bir sanatçı olarak hissettiklerinizi öğrenebilir miyiz?
Bu işin içinde uzun senelerdir bulunan, jürilik mertebesine gelmiş ve sizi hiç tanımayan kişiler tarafından işlerinizin ödüle layık görülmesi çok güzel bir his. Yaptığınız işe olan inancınızı ve tutkunuzu arttırıyor tabii. Size bambaşka bir motivasyon sağlıyor.
5- 3 Aralık’ta Bomontiada’da açılacak ve 18 Aralık’a kadar sergilenecek ‘’İstanbul Balıkçıları’’ sergisinde bizleri neler bekliyor, neler göreceğiz?
İstanbul Balıkçıları sergisinde 55 fotoğraf sergilenecek.
150x300cm gibi dev boylarda birçok işin yer alacağı sergide; ışıklı baskılar gibi değişik tekniklerle yapılmış işler ve NFT’ler de bulunacak.
Serginin küratörlüğünü fotoğraf sanatçısı Ali Kabaş yaptı.
Ayrıca, sergiyi gezecek sanatseverleri bir önemli sürpriz daha bekliyor. Yazar Figen Şakacı, fotoğraflardan hissettiklerinden yola çıkarak şahane metinler hazırladı.